Önce radyo sonra televizyonla birlikte insanlar başka insanların evlerinde, arabalarında, üstelik fiziksel olarak orada olmamalarına rağmen, konuk olmaya başladılar. Hiç kuşkusuz bu durum evlere, dolayısıyla beyinlere, farklı fikirlerin girmesini sağladı. Arabada radyo, evde televizyon yalnızca ama yalnızca zaman geçirmek için kullanılsa bile, aslında duyduğumuz birçok şey iliklerimize kadar işler. Aslında bu kadar önemsiz görünen bir amaç ile –zaman geçirmek- bu kadar önemli bir sonuç elde etmek –bazı fikirlerin iliklerimize kadar işlemesi- tek kelimeyle korkunçtur. Çünkü radyo ve televizyon bizi savunmasız yakalamıştır. A Face in the Crowd’da da işlenen konu savunmasız insanların beyinlerinin istismar edilmesinden ibarettir. Filmde Larry “Lonesome” Rhodes adlı bir serserinin kitleleri etkileme yeteneği sayesinde önce radyo daha sonra televizyon kanalları vasıtasıyla yükselişini ve bu yükselişin onu nasıl değiştirdiğini görürüz. Bu karakter bize her gün her eve, televizyon vasıtasıyla konuk olan ne tür canavarlar olabileceği hakkında fikir verir. Çünkü Lonesome Rhodes şan, şöhret ve parayı sonradan bularak öylesine bir güç zehirlenmesi yaşar ki filmin başında gördüğümüz kimsesiz serseriden eser kalmaz.
Film, televizyon ve reklamcılık sektörlerinin ne kadar sahte temeller üzerine kurulu olduğunu öylesine çıplak bir şekilde anlatmış ki eğer hala bu sektörlerin ne denli “beyin istismarcısı” olduğunun farkında olmayan bir insan varsa, o insan bile bu filmi izledikten sonra bu sahteliğin ve istismarın farkına varabilir. Bu sahtelik ve istismardan korunmanın tek yolu ise hâlihazırda bize verilmiş olan beyni kendi seçimlerimizle eğitmektir.
A Face in the Crowd bize ayrıca çoğunluğun düşüncesinin her zaman doğru olmadığını da gösterir. Lonesome Rhodes yaptığı programlarda reytinglerin yüzde ellisinden çoğunu alır. Ancak kendisi dahi yaptığı programların ne kadar sahte ve onu izleyip sevenlerin ne kadar aptal olduklarını itiraf eder. Bu dünyada başarı için önemli olan tek şey görünüştür, içerikse arka plandadır. Görünüş bir ilizyon, içerik ise gerçek neyse odur. İnsanların çoğunluğunun gerek bilinçli gerek habersizce gerçekleri yok sayarak ilizyonları tercih etmeleri ise ilgi çekicidir. Gerçekleri habersizce yok sayan insan gerçekleri görecek yeteneğe sahip olmadığından, bilinçli yok sayan insan ise bu yeteneği kullanmamayı seçtiğinden ilizyonların peşine takılır. İlk durumdaki insan yargılanamazken ikinci durumdaki insan bir seçim yaptığından yargılanabilir. Zaten dünyayı kötü bir yer haline getirenler de kötülüğü seçerek yapanlardır.
Filme dönecek olursak, film kitlelerin balık hafızasına da değinmeyi unutmamıştır. Sonunda Lonesome Rhodes’un kendisini seven ve izleyen kitleler hakkındaki gerçek düşünceleri bir canlı yayın kazasıyla herkes tarafından duyulduğunda, bu ünlü TV karakterinin kariyeri sona erer. Kariyerinin sona erdiği korkusuyla dehşete kapılan Lonesome Rhodes’u televizyon sektöründen bir tanıdığı şu sözlerle teselli eder: “Şimdi unutulacaksın. Uzun bir süre ortalarda görünmeyeceksin. Daha sonra birileri seni hatırlayıp sana iş verecek. Daha az izleneceksin ama bir şovun olacak.” Televizyonların bu basamaklardan geçmiş insanlarla dolu olduğunu düşününce, Lonesome Rhodes’u teselli eden adamın dediklerinin doğruluğunu anlamak daha kolay olacaktır.
1957 yapımı olan A Face in the Crowd, gerek çok desteklenen siyasi partilerin gerek çok sevilen ünlü kişiliklerin kalitesi düşünüldüğünde bugün hala geçerli olan bir konuya ışık tutuyor. Bu nedenle izlerken bugünden izler bulunacak, bugünle bağdaştıracak birçok noktaya sahip. Aslında filmin kalitesi ve çok az bilinmesi göz önünde bulundurulduğunda kendi kendisini ispatlayan bir eser. Yazıyı ünlü televizyon program sunucusu, ünlü reklamcı, politikacıların halka ilişkiler sorumlusu yüce Lonesome Rhodes’un bir sözüyle bitirmek gerekirse: “Sıradan insanların sıradan beyinleri kadar güvenilir başka bir şey yoktur.”
Yorumlar
Yorum Gönder