Kaç Para Kaç (1999): Düzenli Hayatlar, Düzensiz Benlikler


 

Not: Bu yazı Kaç Para Kaç filminin ve Anayurt Oteli romanının sürpriz gelişmelerini ele vermektedir.

Kaç Para Kaç, bir kâğıt paranın gökyüzünden yeryüzüne süzülüşüyle açılır. Paranın bu “düşüş”üne yapılan vurgunun iki nedeni olabilir. Birincisi Reha Erdem bize bu filmin parayla ilgili olduğunu haber vermektedir. İkincisi ve daha metaforik olanı ise Cennet’ten düşen insanın parayı yarattığı, doğada bulunmayan paranın insan eliyle yeryüzüne “düşürüldüğüne” yapılan bir vurgu olabilir. Film sona ererken bu sahneye dönülmesi de bu sahneye farklı bir noktadan bakmamızı önermektedir ama bu konuya yazının sonunda değineceğiz.

Ana karakter Selim (Taner Birsel) İstiklal Caddesinde bir gömlek satıcısıdır. Ortalama bir aile babası görüntüsü çizer, neredeyse tüm yaşamı eviyle işi arasındadır. Para kazanma zorunluluğuyla yaşar ve bu zorunluluk herkesi düzenli bir yaşama ittiği gibi onu da itmektedir. Ancak bu düzenin altında bastırılmış bir kaos barınır. Normal yaşamda, para kazanma zorunluluğuyla düzenlenmiş hayatlar görürüz. Bize bu düzenin arkasında saklanan kaos pek görünür değildir. Çünkü arkadaki kaosun düzenin önüne çıkması için anormal durumların yaşanması gerekir. Bu anormal durumlar çok kez yaşanmaz, yaşandıklarında da birey tarafından toplumdan saklanılır. Bu nedenle para kazanma zorunluluğunun getirdiği düzenin kaybına şahit olmak pek nadirdir. Ancak sinemada, kameranın ışığı Ay’ın karanlık yüzünü aydınlatır. Yazar senaryosuna bir anormallik katarak gerçek hayatta tanık olamayacağımız gerçekliklere tanık olmamızı sağlayabilir.

Selim bir akşam evine dönerken bindiği takside 500.000 dolar bulur. Yazarın dokunuşu bundan ibarettir. Bu yenilik para kazanma zorunluluğu kalkmış bir insanın değişen davranışlarını gözler önüne serecektir. Hikâye basit olsa da Reha Erdem’in bu hikâyeyi aktarışının basit olduğu söylenemez. Film ilk sahnesinden itibaren öylesine inşa edilmiştir ki filmdeki neredeyse tüm diyalogların parayla ilgili olması ve yine diyaloglarda filmin ilerleyen zamanlarında olacak durumların haber verilmesi senaryoya Türkiye Sinemasında eşine ender rastlanılacak bir yoğunluk kazandırmıştır. Örneğin bir sahnede Selim’in gömlekleri satın aldığı toptancının “Para başkalarına zarar vermeden kazanılamaz” anlamına gelen bir cümle kurması, filmin gidişatının ne yönde olacağını izleyiciye haber verir niteliktedir.

Selim parayı alır, ilk anın şokuyla onu kabullenmek istemez ve parayı takside unutan adamı bulmaya çalışır. Ama bu çabası yeterli bir çaba değildir. Selim, önceki olduğu insan ile dönüşmeye başladığı insan arasında biri olmaya başlamıştır bile. Düzenli hayatı olan Selim parayı geri vermek için koşar. Parayı kabul etmek isteyen Selim ise bu çabayı daha fazla uzatmadan keser ve Selim’in parayı kabullenmesini sağlar. Selim parayı eve getirdiğinde onu koyacak yer bulamaz. Bir oraya bir buraya koyar, uyuyamaz, yine değiştirir paranın yerini. Bu sahnelerde düzenli yaşamı sembolize eden aile evi sanki bir türlü kabullenmemektedir bu parayı. Selim ise belki koyduğu yer yanlıştır düşüncesiyle paranın yerini değiştirir durur ancak bir türlü doğru yeri bulamaz. Bu uyumsuzluk üzerine Selim parayı işyerine götürmeye karar verir.

Gömlek dükkânı Selim’in bir aynası gibidir. Kaç Para Kaç’ın henüz ilk sahnelerinde Selim’in içindeki düzensizliği görmemizi sağlar. Küçük bir indirim isteyen bir kadına ters ve soğuk cevaplar veren Selim, beklenmedik şekilde kadının peşinden koşar ve istediği indirimi para olarak verir, ama “Para kolay mı kazanılıyor” demekten de imtina etmez. Bu garip ve düzensiz davranışlar, Selim ve çırağı arasındaki ilişkide de kendisini gösterir. Çırak, masumiyetin sembolü olarak filme konulmuş bir karakterdir. Selim’in bulduğu parayı koruma hırsı, filmde daha önce de duyduğumuz “Para başkalarına zarar vermeden kazanılamaz” repliğinin gerçekleşmesine bu çırak üzerinden neden olacaktır.

Selim parayı dükkânına saklar. Yalnız kalmak için de çırağını kovar. Çünkü parayı bulduktan sonra Selim’de anksiyete kendini göstermiştir ve Selim kesintisiz bir suçluluk duygusuyla yaşamaktadır. Bu yüzden de yalnızlık ona en doğru çözüm olarak görünmüştür. Filmin Selim’in dükkânında yalnız kalmaya başlaması ve bu sahneleri takip eden şehirde yalnız başına dolaştığı sahneler Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli romanındaki Zebercet karakterini hatırlatır niteliktedir. Selim ve Zebercet’in birinin dükkânında birinin otelinde nevrotik yalnızlaşmaları tek ortak noktaları değildir. İkisi de hayvanlara acımasız davranır, Zebercet bir kediyi öldürürken Selim kendisine miyavlayan bir kediye tekme atar. Bu nedenle Reha Erdem’in Selim karakterini yazarken Zebercet’ten etkilendiğini söylemek yanlış olmaz. İnsanların içlerinde barındırdıkları düzensizlikleri sakladıkları toplumsal yaşamda ancak anormal gelişmeler bu düzensizlikleri gözler önüne serer. Anayurt Oteli’nde edebiyat, Kaç Para Kaç’ta ise sinema bu anormallikleri gerçekleştirir. Zebercet otele bir kadının gelmesi üzerine, Selim ise yüklü bir miktarda para bulması üzerine düzenlerini kaybederler. İki eserde de, saklanan, barışılmayan düzensizliklerin bir gün kendilerine bir çıkış noktası bulacakları ve sonuçların acımasız olacağının altı çizilmektedir.

Kaç Para Kaç’ın son sahnesi gerçekten unutulmaz bir sahnedir. İçerdiği şok edici etkinin yanı sıra metaforik derinliği de bu sahnenin anlamını derinleştirmektedir. Selim bulduğu para sonrasında değişmiştir, bambaşka birisi olmuştur. Para kazanma zorunluluğunun sakladığı düzensizlikler para kazanma zorunluluğunun ortadan kalkmasıyla ortaya çıkmıştır. Reha Erdem, basit bir ortalama insanın para kazanma zorunluluğunu ortadan kaldırarak sinemamıza unutulmaz bir Zebercetvari karakter kazandırmıştır. Filmin son sahnesinde Selim, aynı Zebercet gibi, intihar eder. Kendisini düzenli hayatı sembolize eden apartman dairesinin camından aşağıya bırakır. Bu nedenle ceplerindeki paralar da havaya saçılır. Reha Erdem bu noktada filmin ilk sahnesine, kâğıt paranın gökyüzünden yeryüzüne süzüldüğü sahneye döner ve izleyicinin bir döngüye tanık olduğuna işaret eder. Kâğıt para yeryüzüne inmiştir, para insandır. Açgözlülük, hırs, rekabet ve paranın yeryüzüne getirdiği tüm kötülükleri insan haizdir. Bir insan ölmüştür, parası yeryüzüne yavaş yavaş inmektedir, şimdi, başka bir insan daha ölecektir.

Yorumlar